Ana Sayfa Yazarlar 17.12.2022 706 Görüntüleme
NAMAZ MÜMİNİN MİRACIDIR

NAMAZ MÜMİNİN MİRACIDIR

Âdem Aleyhisselam’dan Peygamber Efendimize kadar gelen bütün peygamberlerin hepsi de Namaz ile geldiler.

İbadet farklı fakat secde aynı idi. Dört kitapta; Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran-ı Kerim’de “namaz” hep vardır.

Namaz güzel dinimizin direğidir ve onu en iyi şekilde kılmaya gayret etmeliyiz. Allah ile buluşmak ve O’nun huzurunda bulunmak demektir. Namaz, kulun günde beş defa Yaratan’ın huzuruna çıkması, divanında durması demektir. Bu yüce divanda kul, arada hiçbir vasıta olmadan her türlü dilek ve ihtiyacını, bizzat Allah’a [c.c] arz eder, O’na sığınır, yalnızca O’ndan yardım diler.

Günde 5 vakit özenle ve düzenli kılınan namaz, müminleri dosdoğru yoldan ayırmaz; onları Allah’tan başka varlıklara kulluktan korur, kötülük ve çirkinliklerden uzak tutar; böylece ebedi kurtuluşlarına vesile olur. Allah Resulü:  “Namaz dinin direğidir; kim namazını kılarsa dininin direğini dikmiş olur. Kim de namazını kılmazsa; dininin direğini yıkmış olur” diyor.

Hayatın hızlı koşuşturması içinde Allah’ı, ahireti, ölümü, görev ve sorumluluklarını unutan insan günde beş kez namazla kulluğunu hatırlar ve yeniden dirilir. Anne-babasının gayretiyle namazı seven ve namazla bütünleşen çocuk, ergenlik çağından itibaren yerine getirmekle yükümlü olduğu ilâhî emirleri severek yapar, yasaklardan ve kötülüklerden de aynı şekilde kaçınır. Allah’ın emirlerini yapan ve yasaklarından uzak duran bir aile içinde yaşamak, insan için mutluluk kaynağıdır. Bu saadet de ancak, namaz ibadetinin evde hâkim olması ile sağlanır.

Kâinat’ ta en yüksek hakikatin önce iman, sonra da namaz olduğunu düşündüğümüzde, namazda ne kadar çok sır ve hikmetin bulunduğunu hemen anlarız. Peygamberimiz (sav) “Bana dünyadan üç şey sevdirildi” buyururken, bu üç şeyden birinin namaz olduğunu bildiriyor. Onun dilinde namaz, “gözümün nuru” şeklinde nitelendirilecek derecede önemli. Nûr’suz, ışıksız gözün görmesi mümkün olmadığı gibi, namazsız Müslümanlık da o kadar zor.

O halde, oturup düşünmeliyiz; aklı, fikri, şuuru yerinde olan, sevmeyi ve sevilmeyi bilen hangi insan Rabbine yaklaşmak için can atmaz? Kârını düşünen, zarardan kaçan insan için namaz kılmak kadar önemli bir kazanç ve namaz kılmamak kadar büyük bir kayıp olabilir mi?

Miraç Gecesi’nde namazın farz oluş şekli ve elli vakitten beş vakte indirilişi hususunda Peygamber Efendimiz (sav) ile Hz. Musa (as) arasında vuku bulan hâdise şöyledir;

Hz. Musa, Peygamber efendimize, “Allah sana neler emretti?” diye sorar. Peygamberimiz de, elli vakit namazla emrolunduğunu söyler. Hz. Musa, “Ya Resulallah, elli vakit namaz, çoktur. Bu, senin ümmetine ağır gelir, yapamazlar. Rabbine iltica et de hafifletsin.” der. Bunun üzerine, Peygamberimiz tekrar geri dönüp, namazın hafiflemesini diler. Önce on vakit kaldırır. Peygamberimiz, Hz. Musa’nın yanına gelip durumu bildirince; Hz. Musa, bunun da çok olacağını söyler. Bu minval üzere Peygamberimiz birkaç kere geri dönerek Rabbine iltica eder ve böylece; namaz beş vakte kadar indirilir. Beş vakitte elli vaktin sevabı elde etmenin şartı da, namazı tadil-i erkânına uyarak, huşû içinde kılınması hâlindedir.

Varlığımızı, hayatımızı, varlıkta kalışımızı, hayatta kalmak için muhtaç olduğumuz gıdalarımızı, sularımızı, ışıklarımızı, nefeslerimizi kendisine borçlu olduğumuz Rahman ve Rahim olan Allah’a karşı hem sözlü hem fiili hem akli, hem de kalbi şükranlarımızı arz etmek kadar vicdanı rahatlatan bir şey yoktur. Namaz, nimetleri bol olan Rahmanü’r-Rahim’e karşı bir şükrandır.

Nasıl ki,  biri bize bir ikramda bulunduğunda hemen teşekkür ediyoruz;  o zaman Rabbimize vermiş olduğu bunca nimetler için teşekkür edelim.

Sevgiyle kalın…

 

Yazar Hakkında

Adı Soyadı:

Mesleği:


Tema Tasarım |